23 Haziran 2014 Pazartesi

Küflü Çarşaflar


Bir kalbini kustursan kaç kadın çıkar? Soruyorum sana, ciddiyim. Geç oldu ama cevap istiyorum. Sorum okunduğu kadar basit değil. Hayatına benden önce kaç kadın girdi diye sormuyorum, sende biliyorsun. Ben kaç kadının daha intiharı olduğunu soruyorum. Ben kaç kadının daha intiharı olduğunu soruyorum. Kaç Kaç kadının daha kalbini kör zindanlarına tutsak ettin? Kaç kadının kalbinin zinciri oldun? Neden böylesin? Sevmekten korkuyor ve kendini sevdiriyorsun. Hesapların, matematiğin, gözlerin, sözlerin her bir şeyin yanlış. Sen yanlışlardan yaratılmışsın. Sevilmeyi hak etmediği halde sevilmekten bunaltılmışsın. Sevginin seveninin değerini bilememişsin. Soruyorum sana, kaç kadına seni sonra ararım deyip geri döndün? Hangi birine sonumsun deyip zilyonuncu kadının kollarına koştun? Senin için çarşaflar değişince her şey biter. Peki ya kadın için? Kadının tenine sinmiş kokun için ne diyeceksin? Kadınlar unutamaz. Çarşaf değişmek kadar kolay değil unutmak. Kadınlar duygusal canım erkek gibi bencil değil. Her kadın adam olanı bulamıyor, genelde sen ve senin gibilere denk geliyor. Ne istediğini bilmeyen, maskeli, iki günlük ilgi budalası beyler kadınların aklını bulandırıyor. Onlar senin gibi geliyor, aşık ediyor, gidiyor ve kadını son gecenin zindanlarında tutsak ediyor. Kadın için bir ten kokusu aşık etmeye yetiyor. Erkek için çarşaf değişiyor yeni bir kadın geliyor. Kadın unutamıyor, erkek unutuyor, kadın unutamayışında deliriyor. Deliriyoruz. Deliriyorum. Kendime yediremiyorum. Kendime yakıştıramıyorum. Kendime kızıyorum. 'Nasıl olurda sana aldanırım' deyip kendime aptal damgası yapıştırıyorum. Teninin odalarında zincirlere vuruluyorum. Günü geliyor özgür kalmak istiyorum. Unutmak değil, özgür kalmak. Balkonlarından acıya atlıyorum. Sen tabi o sırada başka tenlerdesin. Umrunda değilim. Kızıyorum kendime, çok kızıyorum. Hatta nefret ediyorum. İç dünyamda savaşlar veriyorum. 'Farkı yoktu ki, neyine aldandım, Allah belamı versin, aptalım ben' gibi sesler içimde yankılanıyor. Sen yoktan unutmuşken ben hala unutamıyorum. Balkonlarından atlıyorum, zincirler tutuyor. Tamamen özgür kalamıyorum, ölüp ölüp diriliyorum. İlk değildim, sonda olamadım. Senin gibi erkekler için son diye bir kavram yok zaten. 'Son' kavramı adam olana yakışır. Bu acıyı çeken tek kadın değilim. Sadece ardından ölen binlerce kadından biriyim. Sen ardında yaralı kalpler bırakmadın ki, sen ardında bir mezar bıraktın. Çarşaflarına sarılmış binlerce küflü kalp. Binlerce kadının kalbinin cesedi. Gülüşünle aklımızı çeldirdiğimiz için özür dileriz. Allah kahretmesin bizi, aptal olduğumuz için özür dileriz. Hani çok sevip giderken 'ben sana kendini kaptırma demiştim' dedin ya, kaptırdığımız içinde özür dileriz. Sonuçta kaptırma demiştin, o konudada suç bizim. Keşke kendini kaptırma deyip yerinde dursaydın, içine çekmeseydin. Keşke biraz adam olsaydın. Olsun, biz adam edemediğimiz içinde özür dileriz. 

19 Haziran 2014 Perşembe

Bir Kadının Delirişi

Bazen Serdar Ortaç'ın şarkılarından daha delice şeyler geliyor aklıma. Madem gebere gebere sevmek diye bir şey var o zaman gebere gebere ölelim terk edenin arkasından. Nasılsa sevmek ölmektir. Gebere gebere seven ölmesinide becerir. Hiç bana saçmalama der gibi bakma. Senden sonra kafayı yedim. Mecazi anlamda tabi. Açıklama yapmasam sen ordanda bir espri uydururdun. Huyundur herşeyi dalgaya almak. 'Yeni doğmuş kurbağanın havlaması kadar güzel bir şey var mı? Gittiği iyi oldu. Yoksa bu adam bana kafayı yedirecekti' dizelerini yazan kadından farkım yok. Zaten ben yazmaktan başka bir halta yaramam. Acını kendime meşgale edindim. Sen üzüyorsun ben yazıyorum. İçime atıp delirmemden iyidir. Bir ara dümdüz yazmayı bırakıp seni şiir edeyim diyorum. Hani bir söz var ya 'sizi üzen bir şey varsa şiir edin gitsin' diye. Hah işte bende öyle yapayım diyorum. Gebere gebere öldüğüm adamı delire delire kağıtlara dökeyim. Beni iyi bilirsin tam bir dengesizimdir. Hiç orta halim yoktur, ya çok ağlarım ya çok gülerim. Ya çok severim ya nefret ederim. Şimdiye kadar toplasan bana 3-5 güzel kelime etmişsindir. Kahretsin nereden sevdim ben seni. Tam olarak neyini sevdim ki, söyleyemediğin o güzel sözlerini mi? Hayır içki falan içmedim. Aşkın şarabını mı içtin deyip sırıtma bana. Gelme üzerime, zaten yeterinde kızıyorum seni sevdiğim için kendime. Senin yaptığın bayağı bildiğin akıl çalıp gitmek. Aferin tebrikler, şimdi benim içinde kalemler konuşuyor, kağıtlar dinliyor, defterler ağlıyor. Kalbimin oraya bir şeyler yumruk atıyor gibi. Güzel olan hiç bir şeyi göremiyorum. Mutlu olmak ve şükretmek için onlarca sebep varken sanki yok. Gözlerimde görmemi engelleyen bir perde gibisin. Tanrım bu adam aklımı bulandırıyor. Delirerek yok oluyorum. Sen sevgimle bütünleşiyorsun ve ben yalanları göz ardı ediyorum. Canımı yakıyor gelişlerin gidişlerin, acıyor her söktüğünde diktiğim dikişlerim. Ötekiler berikiler şu taraftakiler, sen hangi taraftasın? Kalbimin ayırdığı hangi taraftasın? Aslın nerede? Ben gerçeğini ararken kaç parçaya daha bölündün? Cevapta yok. Yine kendi kendime kafayı yemekle meşgulüm. Zaten ben bir kadının hayal kırıklığından başka bir şey yazamam. Terk eden adamların ardından çekilenlerden başka bir şey yazamam. Bir kadının delirişinden başka bir şey yazamam. Bir kadının yok oluş evrelerinden başka hiç bir şey yazamam. 

18 Haziran 2014 Çarşamba

İşte Gerçek


Kaderimizce tanışıyoruz, gülümsüyorsun bana, gülümsüyorum. Farkında olmadan aşık oluyoruz, sen bana delice, ben sana çılgınca. Bağlanıyoruz sonra, Dünyada sadece sen varmışsın, ben varmışım gibi. Ve bir zaman geçiyor özlüyoruz, ben seni, sen benden önceki seni. Kaçıyoruz hep, sen benden, ben sen hariç herkesten. Uzaklaşıyoruz bazı şeylerden, sen yine benden, ben ise kendimden. Tutuyorsun elimi ama soğuk. Çok soğuk. Kalbin soğuk, kelimelerin soğuk, ellerin soğuk. Sen bana karşı çok soğuk. Değişiyoruz günden güne. Sen gitmeye yelteniyorsun, ben ise gitme diye kadınsal oyunlar oynuyorum. Bunlar bir yere kadar işe yarıyor. Ve sonra son. Sen gidiyorsun, ben hayalinle bir başıma kalıyorum. Asıl hikaye buradan sonra başlıyor. Bakıyorum ellerime birinde suçluluk duygusu diğerinde hayal kırıklıkları. Kızıyorum kendime, sürekli ama sürekli. Keşke tanışmasaydık, keşke sevmeseydim, keşke kendime bunca eziyeti reva görmeseydim. keşke.. keşke.. Canım acıyor, günden güne. Geçeceğine daha çok acıyor. Hep eskiler geliyor aklıma, düşünme dedikçe daha düşünüyorum. Gitmeden iki gün önce sarılarak uyumuştuk. Ellerin ılıktı, yada bilmiyorum kendimi kandırmışda olabilirim. Ellerinle sımsıkı sarmıştın beni. Bu sefer bazı şeyler düzeliyor demiştim içimden. Uzun zaman sonra huzurla uyumuştum kollarında. Ama iki gün sonra gittin. Ben o kadar kendimi yıprattım, sen ise pes ettin gittin. 'Biz birbirimize o kadar mutluluk vermişken bence giden sen olsan bile kolay kolay unutamazsın kim bilir belki dönersin' diyerek ardından kendimi kandırmaya devam ettim. Uzun bir süre umut ettim. İnatla seni içimden silmemeye yemin ettim. Kanamak uğruna seni bekledim. O gece ılık ellerine aldandığım gibi yine aldandım, gelmedin. Gelmeyeceksin. Nasıl oldu ama delice sevdiğin gibi delice unuttun beni. İşte acı gerçek bu. İşte kafama sokmam gereken gerçek. İşte gerçek, ben seni çok sevdim, sen benim sevdiğim kadar sevmedin. İşte gerçek, ben seni hep sevdim, sen beni geçici bir liman olarak gördün. İşte gerçek, ben sana çok öldüm, sen bana bir gece sıcak ellerinle değmedin. Ben senin uğruna kendimden geçtim, sen gitmek uğruna kalbimden geçtin. Ben yıllarca bir yalanı sevdim, sen yıllarca yalanına beni kukla ettin.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Giden Can


Konuştukça konuşuyor. Hiç susmadan bir şeyler anlatıyor. Her kelimesinde biraz daha mideme kramplar giriyor. Tam bir şey söyleyecek gibi oluyorum, çıkmıyor ağzımdan. Sadece dinliyorum. Bazen cümlenin sonuna yetişemeden nefessiz kalıyor. Bana resmen tüm nefretini kusuyor. Bunları ne zamandan beri düşünüyor acaba? Daha dün birbirimizin gözlerinde kaybolurken ne ara bunca şey birikmiş? Bilmem kaçıncı dakika olmuş ben hala dinliyorum. Arada beni dinliyor musun diyor 'hii' diyorum. O bile ağzımdan zorla çıkabiliyor. Ben bir şeyler yolunda gitmeyince hep kitlenirim. Aradığı ilk dakika 'merhaba' deyişinden bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım. Taa orada kitlenmiştim. Zaten merhabasına karşılık almayı beklemeden konuşmaya başlamıştı. Her dakika biraz daha hareketli anlatıyordu beni nasılda sevmediğini. Yanılmamıştım. O konuştukça nefesim kesiliyordu. Önümdeki kağıda kalpler çizip karalıyordum. Her şey bir anda tepetaklak olmuştu. Yarım saatlik telefon konuşması nihayet özür dilerim ile son buldu. O yarım saat içinde merhaba-üzgünüm-sevmiyorum-özür dilerim kelimelerini algılayabildim. Konuşma sırası bana gelmişti Tabi ki konuşamadım. Kelimeler düğümlendi. 'Merhaba' dedim ve telefonu kapattım. Beni bir daha hiç aramadı. O telefonu ilk açtığımda merhaba demişti ve ben sesinden bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım. Ben merhaba dediğimde sesim bir çok şey anlatıyordu ama o aldırmadı. O hissedemedi. Çünkü o beni hiç sevmedi ve gitti. İlk tanıştığımız günü hatırlıyorumda, bana merhaba dediğinde sağ yanağıyla gülümsemişti. Bende merhaba diyerek gözlerimde gülmüştüm. O an anlamıştım hayatımın aşkını yaşayacağımı. Ama tam anlayamamıştım. Gözlerimdeki tebessümlü merhabanın göz yaşlı bir merhaba ile son bulacağını anlayamamıştım. O duyguyu anlatacak kelime yok bende. Düşünsenize, benim canım gitti. Kopan cana, candan başka hangi kelime çare.

10 Haziran 2014 Salı

Unutturmasını Umduğumuz Tatil Biletleri


Bugün kendim için bir bilet aldım. Temmuz sonlarında çıkılacak bir tatil bileti. Küçüklüğümden beri başka bir şehirde doğum günümü kutlayacağım ilk tatil bileti. Bu şehirden uzaklaşmanın bana iyi geleceğine inanıyorum. Bu şehrin havası, kokusu sanki eskisi gibi değil. Her yere konun mu sinmiş ne. Evet evet benim acilen buradan uzaklaşmam gerek. Gidersem rahat bir nefes alırım, gidersem senden benden gidersin. Gidersem belki bu yalan bahanelere gerçekten kanarım, gidersin. Sahi bu şehirden gidersem senden gider miyim? Giderim, gidersin, gideriz. Sürekli, hep ama hep gideriz. Hayat bu, hep bir gidiş. Peki ya tenime sinmiş kokun? O Dünyanın diğer ucuna gitsemde silinmez değil mi? Ben deniz, kum, güneş, oh hayat bana güzel fotoğraflarımı instagramda paylaşırken aklımın en ortasında yine sen olacaksın değil mi? Gözden ırak olan gönüldende ırak olur lafı külliyen yalan. Ben kalbimden değil bu şehirden gideceğim. Ben kalbimi hiç bir zaman terk edemeyecek, seni hiç bir zaman silemeyeceğim. Ben hiç bir zaman yeni bir sayfa açamayacağım. Doğum günümü ilk kez başka bir şehirde kutlayacak olma fikri bana yaramayacak. Senin kokunun olmadığı bir şehir bana iyi gelmeyecek. Cehennemin dibine gitsemde seni silemeyeceğim. Kalbimde öyle güzel duruyorsun ki, seni silmeye hiç bir zaman kıyamayacağım. Zaten hep kıyamadıklarımız kıyar bize. Hep hayal kırıklıklarımız olurlar. Hep vermedikleri canı almaya çalışırlar. Bu Dünyayı bize dar ederler. Ne kadar kaçsakda uzaklaşamayız. Binlerce kilometre uzakta olsakda sesi çınlar kulağımızda, adı gelir aklımıza. Sonra buruk bir gülümsemeyle kalbimiz yanar. İnandığımız her şey başımıza yıkılır. Kaçtıkça içine düşeriz. O unutacağımlar, yeni sayfalar, tatil planları hep yalan olur. Nereye gidersek gidelim acımız kalbimizin kıyısındadır. Kandıramayız işte kendimizi. Acı gelir tokat gibi çarpar yüzümüze. Debelenmenin anlamı olmadığını anlayıp acımızda boğuluruz. Aşka teslim oluruz. Tam yırtacakken yine acıya teslim oluruz. Hep aşkın sevdiği acının içinde boğulur, kölesi oluruz. 

7 Haziran 2014 Cumartesi

Hangimiz Aptal?


Sanırım içmeden sarhoş olmayı becerebilen tek insanım. Sürekli beyni uyuşuk, aklı bir karış havada geziyorum.Saçma sapan biri geliyor aklımı karıştırıyor,aşık ediyor sonra gidiyor ve yokluğu beynimi uyuşturuyor. İşte hayatımın kısır döngüsü! Kolayca kendimi kaptırıp bağlanabiliyorum. Hiç değmeyecek insanlara binlerce kez şans veriyorum ve her seferinde yediğim kazıklarla kalıyorum. Her seferinde aptal adamın biri geliyor kendine bağlıyor sonra kendisinin bağlanmaya başladığını anlayıp, korkup kaçıyor. Bense en başından olmayacağı belli olduğu halde pembe gözlüklerimi takıp 'o beni seviyor ki, o beni üzmez ki, o beni bırakamaz ki' modunda etrafta dolaşıyorum. Sonra Allah cezamı veriyor işte. Zorum ne bende bilmiyorum. Niye bütün hasta herifler beni buluyor hiç anlamıyorum. Kafayı yemem an meselesi. Bir türlü büyümeyi beceremiyorum. Gerçi her ne kadar canımı sürekli yaksalarda, kalbimdeki uçuşan kelebeklerin yerine olgun duygusuz bir kadını koyamam. Hissetmek, aşık olmak güzel şey. Eyvallah deyip acısınıda çekeriz ama bir yere kadar. Sonrası uyku hapları, açlık tokluk arası, dengesiz ruh hali, mide bulantıları, psikolog yolları. Zorun ne gerçekten bilmiyorum. Resmen kendimi cezalandırıyorum. Kendimle alıp veremediğim ne? Sürekli neden mutsuzlukta mutluluk arıyorum? Neden akıllanmayıp aynı hataları defalarca tekrarlıyorum? İki saatlik aşk filmi izleyip bir ay etkisinde kalacaksan izleme be yavrum. Neden kendi kendine eziyet ediyorsun, neden belanı kendinden buluyorsun ki. Ama yok ite almıyor şu beynim. Çok duygusalım ve aşk konusunda çok safım. Aslında zeki bir kız olduğumu söylerler. Sanırım şu aşk olayında bilerek aptalı oynuyorum. Neden ama? Zorum ne? Mutluluk bu, arayınca değil ummadık anda çıkar karşımıza dimi ama? Neden mutluluğu bulmak için yırtınıyorum ki? Ama diğer yandanda düşünüyorum, ben zaten aşık olduğum adamla gayet mutlu mesut geçiniyorum. Bizzat kendisi her şeyi batırıyor. Şimdiye kadar ben ne kadar safsam aşık olduğum adamda o kadar dangalak çıktı. Hayır yani zorunuz neydi? Rahat mı battı defolup gittiniz? Şimdi bu durumda her seferinde bağlanmaktan korkup kaçan adamlar mı aptal? Yoksa her seferinde aynı hataları yapıp korkaklara aşık olan ben mi aptalım? Çiviyi çakıp kaçan mı aptal? Yoksa çekici eliyle veren mi? İnanılmış mı aptal? Tüm kalbiyle inanmış olan mı?

5 Haziran 2014 Perşembe

Sevilmiş Bir Adama İthafen


Ben seni uyurkende severim. Ben seni uykuda huzurlu görüncede mutlu olurum. Ben mutlu olduğunu görmeklede yetinirim. Ah senin prensesim demen yeter. Biliyorsun ben aptalım, beni bin kere üzsende bir prensesim lafına elim ayağım titrer. Ama sen beni üzmezsin ki, biz inşallah hep mutlu olacağız. Amin. Normalde öyle ayrılmayalım, ayırma Allahım gibi şeyler için dua etmem ama seninle mutluyken ediyorum artık. Neden? Çünkü bu sefer hayırlısı olsun istiyorum. Sonunda üzüleceğimi göze alarak yüklerin altına girmek istemiyorum. O yüzden hep inşallah ayrılmayacağız diyorum. Bu gecede gelip alnına bu adam benim yazdım.O hiç ama hiç silinmeyecek. Oh hep benim kalacaksın.Üzülür müsün sevinir misin bilemem. Ama ben hep benim kalacak olmana çok seviniyorum. Sabah uyanır uyanmaz aklıma ilk senin düşmen çok güzel. Gözlerimi açar açmaz sana yazmak-mesajlarını okumak çok güzel. Mutlu olduğunu görüp mutlu olmak çok güzel. Bir kere sen çok güzelsin. Kalbin çok güzel. Ben seni hiç ziyan etmem. Her zerren çok değerli benim için. Sen çok kıymetlisin. Hayatımda tanıdığım en değerli adamsın. Senden bir tanesinin daha mümkünatı yok. Öyle çok mutlu ediyorsun ki. Sabah seninle uyanıp gece uyuya kalmalarına deli olmak bile çok güzel. Seni beklerken uyuya kalmak çok güzel. Bir tek uyurken ayrı kalmamız çok güzel. Bütün günümü seninle geçirmem çok güzel. Çünkü sen benim mucizemsin. Ben seni hiç kaybetmemeliyim. Her gün daha fazla sevmeliyim. Her gün daha fazla değer vermeliyim. Azalmasın, aynı kalmasın, her geçen gün artsın sana olan güvenim bağlılığım sevgim ve yanında hissettiğim huzurum. Hep nefesin olmalıyım ve hep seni sevmeliyim. Böylesine güzel bir adamı ziyan etmemeliyim. Sen ben seveyim diye yaratılmışsın. Çünkü bir adamla bir kadın ancak bu kadar anlaşabilir. Bir kere sen bana çopçok sevilebileceğimi gösterdin. Birine güvenebilmeyi, aptal aptal gülmeyi, sevebilmeyi öğrettin. Ve ben seni hiç kaybetmemeliyim.Böyle güzel bir adamı ancak bir geri zekalı kaybeder. Ve bende seni kaybedecek göz yok. Sen benim ruh ikizim, yarım elmamsın. Ben seni pamuklara sarar saklarım, Ben seni el üstünde tutarım. Ben seni sever sever dururum. Kimselerede vermem. 

4 Haziran 2014 Çarşamba

Geçmiş Geçmiyor


'Bu uyku düzensizlikleri, hadsiz ağlamalar, dengesiz haller geçer mi? Bu aşk nasıl geçer?  Bu acı nasıl geçecek? Gerçekten geçecek mi?' diye düşünüp kendime çare ararken farkında olmadan geçip gittin hayatımdan. Nasıl olduğunu bende anlayamadım. Bir baktım ki artık uyandığımda ilk aklıma sen gelmiyorsun, sebepsiz ağlama krizleri geçirmiyorum. Hatta sen geçip gittikten sonra hayatıma yeni biri girer gibi oldu, giremedi. Kalbim onu alamadı, kalbim yeni bir başlangıca hazır değildi. Her yeni başlangıcın ardında bir son yatar. Sonlar hayal kırıklığıdır, sonların tümü tükeniştir. Yani bizim başlangıçlarımızın, yeni sayfa sandıklarımızın ardında hep bir son vardır. Sonlardan sonra yeniden doğulmaz. Sonlardan sonra yeni bir başlangıç hiç bir zaman hiç bir şey yaşanmamış gibi başlamaz. Her yeni başlangıçta biraz daha dün vardır. Her başlangıç 'bu sefer olacak' ile başlayıp 'yine beceremedik' ile son bulan bir hayal kırıklığıdır. Ben ilk seninle başladım, nasıl içi dolu deli deli sevdim anlatamam. Gerçi anlatsamda anlamazsın o ayrı mesele.  Ben seni çok sevdim, çok ağladım, çok yaşarken öldüm. Şimdi sorsan evet çok sevdim ama unuttum. O hüngür hüngür ağlamalarım gözümün önüne geliyor ama sanki hiç canım yanmamış gibi hissediyorum. Öyle güzel geçip gitmişsinki benden, teşekkür ederim. Bayağı güzel gitmişsin, sanki o aptal aşık ben değildim. Senden sonra şu aşk denen haltı iki kez daha yüzüme gözüme bulaştırdım. Ben hep aşk acısı çeken adamlara aşık oldum.  İlk hayal kırıklığım sendin, ikincisinde 'bu sefer olacak dedim', üçüncüsünde başlarda tereddüt etmeme rağmen 'aman inceldiği yerden kopsun' diyerek kalbimi dinledim yine olmadı. Üçünüzde çok güzeldiniz, en güzel sendin ama. Senden sonra en güzel oydu, ondan sonra o. Sen başkaydın, diğerleri hep 'o'. İkinci aşkımdan 'o' diye geçti benden üçüncüde. En çok sen vardın kalbimde. Ben sana hiç ihanet etmedim. Kalbimden geçip gitmenden sonrasını saymıyoruz değil mi? Çünkü çoktan kalbimden düşmüştün. Yalnız çok şanslı adamsın, bittin gittin hala kalemimdesin. Üzerinden ne hayal kırıklıkları geçirdim hala seni yazıyorum. Nasılda kanıma girmişsin zamanında, tebrikler. Ben hayal kırıklıklarımın ardından akıllanıp 'bu son' deyip kendi sözümü çiğnemeye doymuyorum. Aşık olmaya, olmayacak şeyleri oldurmaya çalışmaya doymuyorum, hayal gücümün maşallahı var doğrusu. Geçen gün yine boyumdan büyük bir şeyi oldurmaya çalışıp beceremedim, bu sefer son yıkılışımı yaşadım. Oturdum yine ağladım ama bu sefer kendime kızıp ağladım. 'Aptalsın kızım, iki güzel söze kanıyorsun, hemen kendini kaptırıyorsun. Çok safsın çok. Sen aşık olmak için mi geldin dünyaya? Herkesin yaralarını sen mi saracaksın? Kendini topla. Aptal aşık gibi dolanma' dedim kendime. Bu kendime bilmem kaçıncı nasihat edişim. Bu sefer gerçekten yorulduğumu fark ettim. Bu sefer gerçekten bazı şeylere inancım zayıfladı. Çünkü geçmiş geçmiyor, hep kalıyor. Ve ben geçmişimden arınmadan yeni adamlar yüklüyorum kendime. İşte canımı yakan şey bu belkide. Geçmiş geçmiyor, geçmiş her gün bir darbe daha geçiriyor. Gittikçe değişiyorum, yüklerimin altında eziliyorum. Geçmişteki izlerden arınmadan, geçmişi sindirmeden ayaklanmaya çalışıyorum. Güçlüyüm ya ben, her şeyi en iyi ben bilirim ya. Ama geçmiyor işte, geçmiş geçmiyor. 

3 Haziran 2014 Salı

Yoktun, Ruhum Çıldırdı


Bazen sonsuz bir boşluktan atladığımı hayal ederek rahatlıyorum. Belirsiz uçurumlar, karanlık çukurlar beni rahatlatıyor. Çünkü ben senin hayatıma taktığın zincirler yüzünden kendimi acıya bağımlı hissederek yaşıyorum. Özgürlük, gökyüzü, sessizlik gibi kavramlar bana çok yabancı geliyor. Ben kendimi uzun yıllar boyunca senin köhne bir yerde oynattığın bir kuklaymışım gibi hissediyorum. Şimdi yokluğunda bakmaya hasret kaldığım maviye dokunmaya korkuyorum. Kendimi okyanuslarda hayal edemiyorum, mavi beni çok korkutuyor. Çünkü mavi varsa özgürlük var, özgürlük varsa sen yoksun. Gidişinle gelen aydınlığı benimseyemedim. Çünkü ben seni sevip yanında getirdiğin karanlığa alışmıştım. Canımı sana oyuncak ettirerek kendimi öldürmeyi benimsemiştim. Çünkü boğazı düğümlüydi yakarışlarımın. Sana olan aşkım sana dur dememi engelliyordu. Sen acıtmaya devam ediyordun, ben hep susuyordum. Mıh gibi aklımda susuşların, susarak çektirdiklerin ve susturuşların. Şimdi dışım ben, içim sen. Dışım eski benden arda kalan güzellikler, içim ise paslanmış kör bir makasın izleri. Sen şimdi yine gel, avucuna al canımı, bir kerede değil yavaş yavaş parçala. Yeter ki gel, ister sök ister parçala. Ben yine seni koyacak bir yer bulurum. Olmadı seni içime akıttığım gözyaşlarının içinde saklarım. Yeterki dön, ben seninle alışamadığım gökyüzünü takas etmeye bile kabulüm. Anla ne kadar sevdiğimi. Anla ne kadar aptal olduğumu. Anla sensiz her şeyin bana haram olduğunu. Çünkü sen varken benim kesik ışığımsın. Bana senle kesik ışıklar bile yeter. Sen yoksan bende yokum. Sen yokken ben maviyide bu ömrümüde kör görüyorum. Sen benim karanlıkta yol gösterenim, pusulamsın. Sen benim nereye çektiği belli olmayan karanlık pusulamsın. Sen benim tatlı acımsın. Varlığınla acı çekmek yokluğunla çekmekten daha güzel. Sen güzelsin, karanlık seninle güzel. Avcunun içinde olduğumu bilmek çok güzel. Kendimi avcunda acıyla güvende hissetmek çok güzel. Bu gürültülü bir şarkının içine düşüp kafandaki düşüncelerle gürültüyü alt etmek gibi bir şey. Kafamın içindekiler gürültüyle kavga ediyorlar. Kafamın içi gürültüyü alt ediyor. Sen gürültüyü alt ediyorsun. İyi değilim, yokluğunla değil senin karanlığınla sarhoş olmak istiyorum. İyi değilim. Ben hiç iyi değilim. Sen bana nasıl şeyler yaptın böyle. Senle bileklerim kesilip dikiliyor ama sen yokkende nefes alamıyorum. İyi değilim ben, sen yoktun ruhum çıldırdı. 

Elimde Kalan


İçimdeki sesleri bastırmaya çalıştığım gecelerden biri. Yanaklarımı okşayıp hepsi geçecek diyerek kendimi avutuyorum. Senin yapman gereken şeyi kendim yapıyorum. Çünkü her zamanki gibi yoksun. Beni bırakıp giderken ne düşündün, ne kadar düşündün, nasıl düşündün bilmiyorum ama benim canım çok yandı. Beni hiç düşünmeden gittin. Kendini sevdirdin ve gittin. Başkasının boşluğunu benimle doldurmaya çalışıp olduramayınca aniden gittin. Sanki onca değeri mutluluğu birbirimize vermemişiz gibi çekip gittin. Ardına bile bakmadın. Sen kaçarak gittin ardında kalanın ne hallere düşeceğini düşünmeden gittin. Ve giderken ben sana giderim demiştim dedin. Bende saf gibi seni çok seven birini incitemezsin diye düşündüm. Haklısın, aptal olan yine ben oldum. Sen giderim demiştin ve öylede yaptın. Ben yine çok sevip hiç sevilmemeyi becerdim. Yine öfkemi, kırgınlığımı, üzüntümü yüzüne değil içi sen dolu defterime döküyorum. Bilirsin ben seni üzmekten ve incitmekten hep korktum. Ben sen değilim, sen hep mutlu ol isterim. Ben sen değilim, sen gibi mutlu ol deyip üzmem. İçimi akıtırım hep, sonra içimi susturur kağıda akıtırım. Zaten hayal kırıklıklarımı anlattığım şu defter, aklım, kalbim falan hep dağınık. Galiba ben hiç büyüyemeyeceğim ve tertipli bir kız olamayacağım. Şu yaşıma geldim ve geride koca bir hiçten başka bir şey yok. Şu deftere bakıyorumda içinde bir tane bile mutlulukla yazılmış şey yok. Hep kağıtlara ağlamışım, kan kusmuşum, içimi akıtmışım. Yani sen hiç gelmemişsin, hiç sevmemişsin. Neyse işte geriye bakıp duruyorum, kendimi sorguluyorum, ben nerede hata yaptım diyorum. Sürekli ama sürekli geçmişimi düşünüyorum. Hayatım boyunca hep çok sevmişim hiç sevilmemişim. Kendimi bile sevmemiş seni sevmişim. Geçmişim sadece binlerce bir senli hayal kırıklığıymış. Sen hep başkalarından bana sığınmışsın. Ben ise bu sefer sevecek beni düşüncesiyle seni hep affetmişim. Yıllarca, defalarca gitmişsin. Her dönüşünde benden tekrar bir şeyler çalarak gitmişsin. Şimdi neden bu kadar çok geçmişime baktığımı anlıyorum. Ben geçmişle kalmışım. Bu günümde sadece kağıtlara seni anlatan bir beden varmış. Geçmişim sende, bugünüm kalemimde, yarınım kalemimin yazdığı hayal kırıklıklarında saklıymış. Yani ben hiç bir zaman mutlu olamayacağım. Hiç bir zaman sevilemeyeceğim. Hep bir parçam eksik kalacak. Ben sadece istemiştimki babamın annemin sevdiği gibi bir adamda beni sevsin, bağlanmaktan korkmasın. Çünkü ben, benden gidenler gibi beni seven birinden gitmem. Bir kere kıyamam ki. Çünkü sevebilmek öyle kolay bir şey değil. Kendimden biliyorum, ben seni kendimden çok sevmiştim.Sen hala inanma, ben her gidişinde hep o haklıdır demiştim. Kendimi hep senin yerine koymuştum. Ben seni hem kendimden çok sevmiştim hem senin kendini sevdiğinden çok sevmiştim. Şimdi bakıyorumda ne kadar aptalmışım. Baksana, elde kalan kocaman bir hiç. Elimde kalan koskoca bir hiç.